Sene 2007, Eskişehir Osmangazi Makine Mühendisliği Bölümü’nü kazandım, aldım bavulumu düştüm yola. O zamanlar tren hızlı değildi akşam binince sabah orda oluyorduk, aylardan Eylül’dü ama hava Eskişehir’in ayazını tatmayan bünyemizi tir tir titretmeye yetmişti bile. Buraları hızlıca geçiyorum, çünkü yazmaya başlasam blog yazısı olmaktan çıkabilir, orta cilt bir roman olur.
1.sınıftayım henüz, yurtta kalıyor olmamın getirdiği avantajla ders çalışma ortamım mükemmele yakın üst dönem herkesle iletişime geçebiliyorum, birlikte ders çalışabiliyoruz her şey dört dörtlük, sınavlarda çan eğrisini yükseltenlerdenim sınıf bana gıcık ama öğretmenlerin göz bebeğiyim, Fizik dersi ilk vizeyi geçtik derse geldi hoca İsmail Özyurt kim dedi, ben tabii buz kestim aha kesin bir haltlar yedim birisi çağırıyor beni, meğer sınıfta en yüksek notu alan benmişim.
İlk yarıyıl böyle geçti, 3.24 ortalama ile dönemi bitirdim. ( 4.0 üzerinden tabii ki ) Tam bir asosyaldim o dönem, tek amacım derslerden en yüksek notu almaktı sonra ikinci yarıyıl başladı, amcamın hediye ettiği Yashica Electro 35 analog bir makinem ile haşır neşir olmaya başladım, dağcılık kulübüne gitmek istiyordum ne zamandır gün bugündür dedim salı günü toplantılara katılmaya başladım.
Havalar da ısınmaya başladı biz haftasonları sürekli faaliyet içindeydik, Avlakkaya, Sarıcakaya her haftasonu bir yerde kamp atıyorduk. Kulübün gayriresmi fotoğrafçısı bendim, gezdikçe çekesim geliyor, çektikçe gezesim geliyordu, bu ying-yang döngüsü hala devam etmekte.
Filmli makine ile çekmenin avantajları büyük lakin tab etmeye öğrenci halimizle paramız yetmiyordu,tez vakitte dijital bir makine almalıydım. ( İlerleyen zamanlarda kullandığım ekipmanlar diye bir köşe yazarım. ) 2008’e girdik, para biriktirme alışkanlığım olduğu için dijital makineye geçmekte zorlanmadım. Amerika’dan bir tane Sony A200W makine aldım 900 TL’ye. İşte bu kez göz terbiyem bozuldu ve her şeyi çekmeye başladım. Ama nasıl çekmek, hiç bir tarzım yok o ilk aylarda binlerce fotoğraf çekmişim, arşivimi açıp baktığımda hayata bakış açımın, vizyonumun ne kadar değiştiğini gözler önüne seren bu devasa arşivi çocuklarıma miras bırakacağım ilerde.
En başta anlattığım okulun ilk yıllarının çalışkan çocuğu artık fotoğrafa merak salmış durumda, not ortalaması git gide düşmekte ama mutlu, geziyor, keşfediyor ve fotoğraf çekiyordu. Bu tutku bir virüs gibidir. Vücuda girdiğinde sizi terketmesi zordur. İyi ki de kapmışım bu virüsü diyorum şu an. Günler haftaları, haftalar ayları kovalıyor yavaş yavaş tarzım oluşmaya başlıyor. Ben renkleri sevdiğimi farkediyorum, gri bir dünyada görmek istediğim şeylerin tümünün rengarenk olmasını istiyorum, bu tarz fotoğraflarıma yansıyor. (Tabii bu sürecin evrimi çok uzun, şu anda çektiğim fotoğraflar ile o dönemler çektiğim fotoğraflar arasında kompozisyon ve renk dengesi bakımından oldukça çok fark var. )
bir sürü güzel dost edindiğim Fotokritik ve Deviantart isimli iki site var o yıllarda ve ben de fotoğraf paylaşmaktan keyif alıyordum. Şu an bunun yerini facebook ve instagram almış durumda ama misyon aynı. Paylaşım ve beğenilme dürtüsü beni de esir almış gibi gözükse de en azından fotoğrafın kalitesinin, verdiği duygunun orada yazan “348 kişi bunu beğendi” yazısıyla alakası olmadığının bilincinde olduğumu düşünüyorum. Bu blog yazısı ilk defa uzun bir şekilde kaleme aldığım bir yazı olduğu için daldan dala atlıyorum sanırım, tekniğe hakim değilim, okuyucu muhtemelen sıkıyorum. Okurken size eşlik etmesini istediğim şarkıya şuradan erişebilirsiniz.
Ne diyorduk nasıl düğün fotoğrafçısı oldum?
Sene 2010, 3. sınıfa geçtim, dersler felaket zor, fotoğraf makinemi satmayı düşünüyorum, çünkü kendimi derslere veremiyordum, sürekli yeni şeyler öğrenme,öğrendiğimi uygulama isteği yüzünden not ortalamam 2.3 seviyelerine kadar iniyor. ( 2.nin altına düşerse üstten ders de alamıyoruz ) O dönem fotoğraf makineme küsüyorum, son bir gazla arkadaşlarla harıl harıl ders çalışıyoruz ve çoğu zor dersi veriyorum. Derken, bir arkadaşım ( Hatice + Bora ) bana mesaj atıyor.
Ben o ana kadar belgesel düğün fotoğrafçılığı diye bir terimin farkında bile değilim, Türkiye’de çok çok yeni olan bir fotoğrafçılık türü olduğu için o ana kadar hiç rastlamamıştım düğün fotoğraflarına, hemen bir ön araştırma yaptım, yabancı sitelerde yıllardır var olan bir tarz Türkiye’de yeni yeni ortaya çıkıyordu. Bol bol fotoğraf inceledim, neler çekilmeli, hangi ekipmanlar kullanılmalı, poz nasıl verdirilir vs. bir sürü makale okudum ,video izledim, ve mesaj attım -tamamdır geliyorum! Çünkü Bora ve Hatice Marmara Adası’nda yaşıyordu. 2010 Mayıs’ında düştüm yollara önce İstanbul’a geçtim sonra oradan Tekirdağ’a, ordan gemi ile adaya geçtim.
Hatice ve Bora arkadaşım ama hiç görmemişiz birbirimizi. Fotoğrafçılık aracılığıyla tanışıklığımızın, benim düğün fotoğrafçılığı mesleğini icra etmeme vesile olacağını o an ben dahil kimse bilmiyordu.
İlk gün biz adayı keşfe çıktık, nerede çekelim güneş ne zaman nerede oluyor gölgeler nereye düşüyor onları inceliyordum, Hatice de annesinin gelinliğini giydi bu arada, o yıllar her şeyin daha naif, daha özenli olduğu yıllardı, anne gelinliği giyme modası bile başlayabilirdi bu fotoğraflardan sonra. İkinci gün de keşfettiğimiz yerlerde bir dolu çekim yaptık. Yönlendirme poz verdirme konusunda çok başarısızdım ama bunu telafi edecek samimiyete sahip olduğum için benim yanımda poz verme konusunda sıkıntı yaşamıyorlardı.
Çok güzel bir portfolyo ile Eskişehir’e döndüm. Fotoğrafları düzenledim ve sosyal medya hesaplarımda paylaşmaya başladım. Düzenleyip yayınladığım bir fotoğrafı da buraya ekliyorum.
ben işin içinde olmama rağmen düğün fotoğrafçılığının stüdyo klişelerinden uzakta dış mekanda çekildiğinden bihaberken, fotoğrafla alakası olmayan insanların bu fotoğraflara şaşırması, beğenmesi, tebrik ve takdir etmesi gayet normaldi. Sonraki günlerde birçok mesaj aldım, arkadaşım evleniyor sen çeker misin, İsmail bizim kuzenin düğüne de gel, Malatya’daki düğünüme gelir misiniz? vb. Bu denli bir talebin olacağına inanamıyordum, hem seviniyor hem üzülüyordum.
Daha 1 senem daha vardı, okulu bitirmem, dersleri vermem lazımdı ama ister istemez fotoğrafçılık mesleği beni içine çekiyordu. Hem geziyordum, hem fotoğraf çekiyordum hem de para kazanıyordum, bundan daha iyi ne olabilirdi ki o an? Yaz bitti, okullar açıldı 2011 sezonu için 8-9 ay önceden rezerve edilen günler oluyordu, işte o anlar benim hayatımın dönüm noktasıydı, artık mühendislik yap(a)mayacağımı, yapmak istemediğimi yavaş yavaş anlamaya başladım, fotoğrafçılığı bütün hayatımı kapsayacak bir meslek haline getirme fikri üzerine yoğunlaştım bu dönem ve o yolda ilerlledim hala da devam ediyorum.
makine mühendisliği lisans eğitimini tamamladım ama düğün fotoğrafçısı oldum, bayramda köye gidiyoruz, ne oldu okul bitti mi yeğenim? Bitti ama düğün fotoğrafçısı oldum desem bir türlü, bitmedi desem bir türlü, o yüzden geçiştiriyordum çoğu kez.
2011 Eylül’ünde okul bitmeden şahıs şirketimi kurmuş, vergi levhamı odama asmıştım. İşte o an kendi rüştümü ispatladım, hem aileme hem akrabalarıma karşı. Bugüne kadar ne annem ne de babam karşı çıktı bu işi yapmama ama ister istemez makine mühendisi olmamı da istiyorlardı diye düşünüyorum ara sıra. Babama sordum bir keresinde, neden kızmıyorsun makine mühendisliği okuyup fotoğrafçılık yapıyor olmama dedim? Herkesin vizyonu farklıdır, sen mühendis fotoğrafçısın dedi, seninle bir başkasının bakış açısı aynı olamaz dedi. Ve o an belleğime kazınacak şu sözleri söyledi.
Fotoğrafçının vizörden gördüğü ve ölümsüzleştirdiği anlar onun zeka seviyesi, kültürü ve hayata dair birikimi konusunda izleyiciye ipuçları verir.
İşte bu yüzden hala fotoğraf çekiyorum ve çekmeye devam edeceğim.
Düğün fotoğrafçılığına başladığım 2010 yılından bu yana Türkiye genelinde gitmediğim şehir kalmasın felsefesiyle bugüne dek 41 farklı şehirde çekim yaptım ve gün geçtikçe farklı şehirlerden fotoğraf çekmem için talep geliyor. ( Aşağıdaki haritada gittiğim tüm şehirleri işaretledim. Umarım bu sezon Mardin, ve Van’dan teklif gelir, çekim yapmak isteyip de yapamadığım şehirler arasında çünkü.
Üniversite yıllarından itibaren yeni şehirler görme merakımdan dolayı farklı şehirlerden gelen fotoğraf çekim taleplerini bugüne dek hiç geri çevirmedim. Hatta önceliğim daha önce gitmediğim bir şehirlerden yana oldu hep. Her yıl onlarca insanın mutluluğuna tanık oluyorum, her düğünü kendi düğünüm gibi sahiplenip, ben bu düğünde olsam nasıl bir fotoğrafım olmasını isterdim sorusuna cevap vererek; o an, kareleri o soruya cevaben çekiyorum.
Bu sayede her düğünün kendine has ruhu, duygusu ortaya çıkıyor.
Bu blog yazısı bence burada son bulsun, 2.Bölüm diye ilerleyen zamanlarda tekrar devam edeyim. Sizi sıkmak istemiyorum çünkü.
Teşekkürlerimi sunuyorum, dilediğiniz yorumu yazabilirsiniz, eleştiri serbest, sormak istediklerinizi de yanıtlarım ilk fırsatta. Hoşçakalın!
info@ismailozyurt.com
0 532 510 16 71
Mecidiye Mh. Gözlükçü Sk. No: 51 Ortaköy, Beşiktaş, İstanbul
Teşekkür ederim, o zaman herkesin hayallerine kavuştuğu ve kavuştuğu hayallerle mutlu olduğu bir dünya dileyelim.
Seni dinlemek çok güzeldi…
Allah, ayağına taş değdirmesin başarıların daim olsun kardeşim???
Çok teşekkür ederim, Amin abi. :)
Sene 2010 daha ilk sınıftayım bi heves Karadeniz gezisine gittim arkadaşlarımla ve orda tanıdık seni :) tam da harikalar yarattığın o makineni satmayı düşündüğün zamanlarmış iyi ki hayallerinin peşinden gitmişsin diyorum veee bol bool başarılar diliyorum sana :) seni yakından tanımış olduğum için mutluyum :) ayrıca yazın çok akıcı olmuş sıkıcı olduğunu düşündüğün anlarda aslında sıkılmıyorduk :D
Seninle her daim gurur duyuyorum çocuk! Yolun açık olsun. İhtiyacın olduğu her an, buradayım. Öperim.
Merhabalar İsmail Bey; çekimlerinizi 2011’den buyana büyük bir keyifle takip ediyorum.İşinizi okadar çok seviyorsunuz ki buda çekimlerinize fazlasıyla yansıyor.Yazınızı büyük bir keyifle okudum, kesinlikle sıkıcı bir yazı değil aksine insan okudukça keyif alıyor.Böylesine azimle fotoğrafa bağlanmanız bir fotoğraf sever olarak takdiri şaa.Her daim o ilk günkü heyacanınızı kaybetmeden başarılarınızın devamını diliyorum.Sevgilerimle.
Eline saglık çok hoş olmuş . Müzik de enfes. istanbulda istedigin de yardıma gelebilecek bir asist var aklında olsun ^^
İsmail merhaba,
her ne kadar kendi düğünümü senin fotoğraflamanı istesem de imkanlar el vermedi bu konuda çok üzgünüm :( çok güzel bir iş yapıyorsun. aşkla yapılan her işin tadı damakta kalır derler ya sen bu sözün hakkını fazlasıyla veriyorsun. her canım sıkıldığında fotoğraflarına bakıyorum. hep başka diyarlar başka hayatlar .. alıp götürüyor beni hani bir roman okurken sahneyi zihninde canlandırırsın ya sen o canlandırdığımız sahnelerin somut dedillerini çekiyorsun vizörden her bakışında. seni tanıdığım için çok mutluyum . Allah yolunu her daim açık etsin. :)
Sevgili İsot ;) sitene de yazına da bayıldım.Bir düğün fotoğrafçısı olarak seninle ve işlerinle gururlandığımı bilmelisin kardeşim. ;)
Bir de evlen artık :P
[…] fotoğrafçısı olmak” benim nasıl düğün fotoğrafçısı olduğumu okumayanları buraya davet ediyorum ilk etapta. Kısaca özet geçmem gerekirse, 2010 yılında arkadaşımın […]
Bu alanda hayalleri olan bana ilham ve cesaret verdi yazınız. Çok teşekkürler.
es es de aynı dönemde okumuşuz. büyük ihtimalde dumlupınar kyk da kaldın sende. uzun zamandır facebook ta takıp edıyor fotoğraflarını cok beğeniyorum. 2007 den beri bende fotoğrafcılıkla uğraşmaktayım. başarılarının devamını dilerim.
Evet, okulun ilk yılları oradaydım. Teşekkürler, selamlar. :)
Mükemmel bir serüven ve iyi ki sen İsmail. İyi ki de mutlu olduğun işin peşinden gitmişsin. Her daim her adımda başarılarının devamını dilerim. İyi ki kesişmiş yollarımız. Seninle geçirilen zaman özel ve değerli. İyi ki varsın🙏
Süpersin, iyi ki fotoğrafçı olmuşsun. çektiğin her kare ruhuma işliyor diyebilirim. Beğenerek takip ediyorum,seni tanıma fırsatım olduğu içinde ayrıca mutluyum,düğünümde bir türlü çektiremediğim o fotoğrafı 10 yılda geçse aradan sana çektireceğim :))) Mardin demişken keşşşke bu hayalini birlikte gerçekleştirsek bende çok çok istiyorum eski mardin evlerini hem gezip keşfetmeyi hemde fotoğraf çektirmeyi… Gece gece hiç sıkılmadan okudum yazını ve hiç sıkılmadan da yazdım. Yolun açık başarın daim olsun…
Bunaltici bir yazi degil aksine cok da akiciydi merak ediyor sonunu insan. Imla, noktalama, eslik eden sarki, her sey yerli yerinde olunca da keyifle okundu ve aferin denilmeden gecilmezdi herhalde.
Hayallerinin pesinden giden insanlari daha bir seviyorum. Hep hep gulesin.